24 Haziran 2020 Çarşamba

Covid-19 salgınının Türkiye’de gelir dağılımına etkisi


Dünyayı saran bu salgın bir pandemi haline gelmesinden bu yana oluşturacağı ekonomik etkiler açısından temelde iki strateji öne çıkmaktadır. İlki; virüsü tümüyle baskılamayı amaçlayan ‘’sıkı izolasyona’’ dayalı mücadele yöntemi, bir diğeri ise virüsün görece daha geniş bir kesime yayılmasını göze alan ‘’sürü bağışıklığına’’ dayalı strateji yaklaşımıdır. Bu stratejilerden ilki toplumu aktif yaşamdan çekmeyi gerektirdiği için ekonomik maliyeti diğerine göre çok daha yüksektir. Bu açıdan bakıldığında ilk stratejiyi uygulayan ülkeler büyük bir bütçeyi bu mücadelenin ekonomik etkilerini hafifletmek için kullanmak durumundadır. Buna karşılık sürü bağışıklığı yaklaşımı ilk yaklaşıma kıyasla daha düşük izolasyon gerektiğinden ekonomik işleyişi yavaşlatmamayı öngörür.
Bu salgınla birlikte her ülkenin kendine ait bir politikası vardı. Her ülke kendi mücadele yollarını benimsemişti. Mücadele yollarından birisi salgının serbestçe yayılmasına izin vermektir. Salgını engelleyecek herhangi bir tedbir almamaktır. Bu durumun neticesinde salgın süresi kısa sürmekle birlikte çok yüksek bir vaka sayısıyla karşı karşıya kalacak olan ekonomi için bu durumun maliyeti düşük olacaktır. Salgın ile birlikte ekonomide ortaya çıkması muhtemel etki ise resesyon riskidir. Buna göre herhangi bir tedbir almadan ve olası tedbirlerin ekonomik maliyetlerine de maruz kalmadan salgının yayılımına izin verildiğinde, ekonomideki resesyon riski ve buna bağlı maliyetler düşük olacaktır. İngiltere ve ABD’nin başlarda benimsedikleri “mücadele”  yolu ise buydu. Salgının yayılımına müdahalede bulunmayarak, virüsün tüm nüfusu etkilemesini beklemek ve bu şekilde vatandaşların vücut dirençlerinin artırmalarını bekleyerek virüsle mücadele edilmesi benimsenmişti. Fakat kısa süre içerisinde izlenen bu yolun çok da doğru olmadığı anlaşılmış ve bu yolu terk etmişlerdir. Diğer bir mücadele yolu ise salgının yayılmasına yönelik tedbirlerin alınmasıdır.  Bu durumda salgınla mücadele zamana yayılabilir ve vaka sayısının daha düşük seviyelerden maksimuma ulaşması olasıdır. Bu yolu izlerken de katlanman gereken olumsuz etkiler söz konusudur elbette. Süre uzadıkça hem doğrudan mücadelenin maliyeti, hem de alınan tedbirlerin yol açtığı ekonomik kayıplar maruz kalınan toplam maliyetin artmasına neden olacaktır.
Covid-19 salgınının Türkiye’de gelir dağılımına etki ve mevcut politika seçenekleri’ adlı çalışmada, Covid-19 salgınının hanehalklarının gelirleri üzerindeki etkisi iki senaryo üzerinden incelenmiştir. Bu iki senaryoda da ücretli istihdam üzerinde olumsuz etkiler gözlemlenmektedir. Bununla beraber istihdam oranında ve bağımlılık oranında da düşüş beklenmesi normaldir. Burada anlatılmak istenen istihdam edilenlerin ortalama olarak bakmakla yükümlü oldukları nüfusta artış görülmektedir. Sonuç olarak pandeminin şokuyla birlikte gelir dağılımında da bozulmalar gözlemlenmiştir. Düşük gelir gruplarının gelir kaybı, yüksek gelir gruplarına göre daha yüksektir. Bu durum kendi çevremde de gözlenebilir niteliktedir. Düşük gelir grubunda çoğu kişiler yardım almadan yaşamını idame ettiremeyecek duruma gelmektedir. Ülkemiz ise bu durum çerçevesinde bu kişilere destek paketleri geliştirmiştir. Pandemi ile birlikte bazı sektörler üretim kaybına uğramıştır. Hal böyle olunca bu sektörden gelir elde edenler de gelirlerinde düşüş yaşamıştır. İşte bahsettiğim bu risklere karşı vatandaşını korumak, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Bu salgının sağlık harcamalarında yarattığı artış ve salgının zorunlu kıldığı destek paketlerinin finansmanı, kamu bütçesini ciddi baskı altına almaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Karl Marx ve Artık Değer Kavramı

 Marx tarafından geliştirilen artık değer kavramı, işçinin emeğinin mübadele değeri ile kullanım değeri arasındaki farktır. Burada işçinin m...