Dünyayı saran bu salgın bir pandemi haline gelmesinden bu
yana oluşturacağı ekonomik etkiler açısından temelde iki strateji öne
çıkmaktadır. İlki; virüsü tümüyle baskılamayı amaçlayan ‘’sıkı izolasyona’’
dayalı mücadele yöntemi, bir diğeri ise virüsün görece daha geniş bir kesime
yayılmasını göze alan ‘’sürü bağışıklığına’’ dayalı strateji yaklaşımıdır. Bu
stratejilerden ilki toplumu aktif yaşamdan çekmeyi gerektirdiği için ekonomik
maliyeti diğerine göre çok daha yüksektir. Bu açıdan bakıldığında ilk
stratejiyi uygulayan ülkeler büyük bir bütçeyi bu mücadelenin ekonomik
etkilerini hafifletmek için kullanmak durumundadır. Buna karşılık sürü
bağışıklığı yaklaşımı ilk yaklaşıma kıyasla daha düşük izolasyon gerektiğinden
ekonomik işleyişi yavaşlatmamayı öngörür.
Bu salgınla birlikte her ülkenin kendine ait bir politikası
vardı. Her ülke kendi mücadele yollarını benimsemişti. Mücadele yollarından
birisi salgının serbestçe yayılmasına izin vermektir. Salgını engelleyecek
herhangi bir tedbir almamaktır. Bu durumun neticesinde salgın süresi kısa
sürmekle birlikte çok yüksek bir vaka sayısıyla karşı karşıya kalacak olan
ekonomi için bu durumun maliyeti düşük olacaktır. Salgın ile birlikte ekonomide
ortaya çıkması muhtemel etki ise resesyon riskidir. Buna göre herhangi bir
tedbir almadan ve olası tedbirlerin ekonomik maliyetlerine de maruz kalmadan
salgının yayılımına izin verildiğinde, ekonomideki resesyon riski ve buna bağlı
maliyetler düşük olacaktır. İngiltere ve ABD’nin başlarda benimsedikleri
“mücadele” yolu ise buydu. Salgının
yayılımına müdahalede bulunmayarak, virüsün tüm nüfusu etkilemesini beklemek ve
bu şekilde vatandaşların vücut dirençlerinin artırmalarını bekleyerek virüsle
mücadele edilmesi benimsenmişti. Fakat kısa süre içerisinde izlenen bu yolun
çok da doğru olmadığı anlaşılmış ve bu yolu terk etmişlerdir. Diğer bir
mücadele yolu ise salgının yayılmasına yönelik tedbirlerin alınmasıdır. Bu durumda salgınla mücadele zamana
yayılabilir ve vaka sayısının daha düşük seviyelerden maksimuma ulaşması
olasıdır. Bu yolu izlerken de katlanman gereken olumsuz etkiler söz konusudur
elbette. Süre uzadıkça hem doğrudan mücadelenin maliyeti, hem de alınan
tedbirlerin yol açtığı ekonomik kayıplar maruz kalınan toplam maliyetin
artmasına neden olacaktır.
Covid-19 salgınının Türkiye’de gelir dağılımına etki ve
mevcut politika seçenekleri’ adlı çalışmada, Covid-19 salgınının
hanehalklarının gelirleri üzerindeki etkisi iki senaryo üzerinden
incelenmiştir. Bu iki senaryoda da ücretli istihdam üzerinde olumsuz etkiler
gözlemlenmektedir. Bununla beraber istihdam oranında ve bağımlılık oranında da
düşüş beklenmesi normaldir. Burada anlatılmak istenen istihdam edilenlerin
ortalama olarak bakmakla yükümlü oldukları nüfusta artış görülmektedir. Sonuç
olarak pandeminin şokuyla birlikte gelir dağılımında da bozulmalar
gözlemlenmiştir. Düşük gelir gruplarının gelir kaybı, yüksek gelir gruplarına
göre daha yüksektir. Bu durum kendi çevremde de gözlenebilir niteliktedir.
Düşük gelir grubunda çoğu kişiler yardım almadan yaşamını idame ettiremeyecek
duruma gelmektedir. Ülkemiz ise bu durum çerçevesinde bu kişilere destek
paketleri geliştirmiştir. Pandemi ile birlikte bazı sektörler üretim kaybına
uğramıştır. Hal böyle olunca bu sektörden gelir elde edenler de gelirlerinde
düşüş yaşamıştır. İşte bahsettiğim bu risklere karşı vatandaşını korumak,
sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Bu salgının sağlık harcamalarında
yarattığı artış ve salgının zorunlu kıldığı destek paketlerinin finansmanı,
kamu bütçesini ciddi baskı altına almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder